Seyyid Mir Muhammed Numan hazretleri anlatır: Hazret-i Hâce (yani Muhammed Bakibillah hazretleri), hazret-i İmâm'a (yâni İmâm-ı Rabbânî hazretlerine) talebe yetiştirme icâzeti verdikleri ve bütün eshâbını onlara ısmarladıkları zaman, her talebesini ayrı ayrı çağırıp vedâ etti.
Talebelerine de, onların huzûrunda bizi tâzim etmeyiniz, hattâ bize teveccüh eylemeyiniz." buyurdu. Bana da; "Ahmed-i Fârûk'a hizmeti kendi saâdetin, kurtuluşun bil, her emrini yerine getir." buyurdu. Üstâdımın büyüklüğünü düşünüp, bu sözleri bana ağır geldi ve; "Kalbimin aynası, ancak sizin yüksek kalbinizin parlak nûruna karşı duruyor. Onlar ne kadar büyük olsa da bu böyledir." diye arz ettim. Kızarak buyurdular ki: "Meyân Şeyh Ahmed, bizim gibi binlerce yıldızı örten, göstermeyen bir güneştir. Geçmiş evliyânın en büyüklerindendir." Bundan sonra inanarak, isteyerek ve severek hazret-i İmâm'ın hizmetine ve huzûruna kavuşmayı arzu eyledim.
Şeyhülislâm Ahmed Nâmık-i Câmî buyurdu ki: “Evliyânın çektiği riyâzetlerin, sıkıntıların hepsini yalnız başıma çektim ve daha çok da çektim. Allahü teâlâ, evliyâya verdiği hâllerin, ihsânların hepsini bana verdi. Her dörtyüz senede, Ahmed isminde bir kuluna böyle büyük ihsânlar yapar ve bunu herkes görür.” Ahmed Câmî’den, İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh) zamanına kadar dörtyüzotuzbeş sene olup, bu zaman içinde evliyâ arasında bu büyüklükte, Ahmed isminde biri bulunmadı.
Ahmed Câmî’nin haberi, büyük bir zan ile İmâm-ı Rabbânî’ye (kuddise sirruh) âid olmaktadır. Şeyhülislâm Ahmed Câmî’nin; “Benden sonra benim ismimde onyedi kişi gelir. Bunların sonuncusu bin târihinden sonra olup, en büyüğü ve en yükseği odur” sözü de, bu husûsu kuvvetlendirmektedir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuyor ki : Hind zemîni [Hindistân memleketi] her ne kadar câyı zulumât ve kedûrât [zulmetler zemîni ve kedûretler yeri] ise de, lâkin, menba’ı çeşme-i hayât zulümâtdadır. [Hayât çeşmesinin menba’ı zulümâtdadır.]
Hindistan, ehli sünnet alimleri, evliyalar diyarı... 8. asırda Muhammed bin Kasım kumandasındaki islam ordularının ilk adımlarını attığı Hindistan'da, zamanımıza kadar nice ulu gönül sultanları yaşadı. Şimdi feyz dolu mübarek kabirlerinin yanıbaşında yüzlerce el semalara doğru açık.
İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektûbât kitâbı üç cilddir. Birinci cildi, (1025) senesinde, ikinci cildi, (1028) de, üçüncü cildi ise, (1040) senesinde toplanmışdır. Hepsi beşyüzotuzaltı [536] mektûbdan meydâna gelmişdir. Muhammed Ma’sûm Faruki hazretlerinin Mektûbât da üç cilddir. Hepsi 652 mektûbdur.
İslâm bilgilerinin deryâsı ve tesavvuf ma’rifetlerinin mütehassısı Seyyid Abdülhakîm Arvasi hazretleri, “Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs kitâblarından sonra, islâm kitâblarının en üstünü İmâm-ı Rabbânînin Mektûbâtıdır ve İslâm âleminde, İmâm-ı Rabbânînin Mektûbâtı kadar kıymetli bir kitâb dahâ yazılmamışdır” buyururdu.
Tam İlmihal ve Mektûbat bir tayyarenin iki kanadı gibidir. (Se’âdet-i Ebediyye) ya’nî (Tam İlmihâl) kitâbındaki fıkh bilgileri, hanefî mezhebine göre yazılmışdır. Bu bilgilerin çoğu, Muhammed Emîn ibni Âbidînin (Redd-ül-muhtâr) kitâbının 1272 [m. 1856] senesinde Mısrda Bulak matba’asında beş cild olarak yapılan baskısından terceme edilmiştir.
Herkese üç şey çok lâzımdır önce,
biri, îmân edinmekdir iyice,
Biri, islâma uymakdır her yerde,
fıkhı iyi öğrenmeli elbette.
Bir de ihlâsdır, her işde dâimâ,
şöyle ki, hiç olmıya ucb-ü riyâ.
Bu üçü birden tehakkuk etmeli,
böyledir, islâmiyyetin temeli.
Hem bu ihlâs olmasa, makbûl değil,
tesavvufdur ihlâsın kaynağı bil!
Delhi Sultanlığı ve Babür mirasıyla Hindistan’daki İslam tarihini keşfedin.
Daha Fazla
Bol baharatları yemekler arasında Türk damak tadını da bulabilirsiniz.
Daha Fazla
Hindistan vize süreci, tren ve metro ulaşımı hakkında detaylı bilgileri inceleyin.
Daha Fazla